31 Aralık 2011

Rückblick 2011 / 2011'a bakış

Noch ein paar Stunden und dann habe ich auch 2011 erlebt und muss seit paar Tagen darüber nachdenken, was dieses Jahr mit sich gebracht hat.

Ich habe einiges dazu gelernt dieses Jahr.
Ich habe mein Vertrauen in Menschen verloren. Ich habe mich verarschen lassen, ich habe erfahren das es auch Menschen gibt, die einem bewusst weh tun können.
Auf der anderen Seite habe ich erfahren, dass richtige Freunde zu jeder Situation da sind und dass man selbst für diese Freunde auch versucht da zu sein.
Ich habe aber auch erkannt, dass man im Endeffekt egal was passiert trotzdem alleine da steht.
Das geliebte Menschen so viel zu tun haben - dass man selbst so viel zu tun hat, dass man manchmal ungewollt nicht füreinander sein kann.

Meine Schwester ist zwanzig geworden und durch sie merke ich erst, wie schnell die Jahre vergehen. Gestern war ich noch 9 als sie auf die Welt kam und siehe da 2012 werde ich schon 30. Sie ist und bleibt für mich immer die kleine, die mir über den Kopf gewachsen ist :)

Das Jahr hat auch schöne Ereignisse gehabt. Vier Schutzengel hat das Jahr 2011 mir geschenkt. 

Kadir Eymen


Elyas

Und die Zwillinge:
Ela Naz und Eda Nur
Ich hoffe dass diese vier nur schöne Erfahrungen im Leben machen.

Das Jahr hat meine Jugendfreundin mit sich genommen. Esin ist für immer in die Türkei ausgewandert. Es war ihr Traum und somit freue ich mich sehr für sie aber jeden Sonntag merke ich, wie sehr sie mir fehlt. Es war eine Tradition dass wir uns zu jeder Jahreszeit mit einer heißen Tasse Kaffee auf dem Balkon bequem machten.

Und mittlerweile mag ich Sonntage weil es den Montag mit sich bringt und somit auch ...


2011'a  bakış

Bir kaç saat sonra 2011 yılını da atlatmış bulunacağım ve bu sene benim için ne ifade ediyor diye düşünüyorum bir kaç gündür.
Bu sene bir çok şey öğrendim.
İnsanlara olan güvenimi kaybettim. Kandırıldım buna izin verdim ve insanların bilerek bir başkasının canını yakabilecegini öğrendim.
Öte yandanda vefalı dostların her zaman imdada koştuğunu gördüm.
Ama ne olursa olsun eninde sonunda hepimizin tek başına olduğumuzun kanaatine vardım.
O kadar yogunuz ki, o kadar yoğun ki etrafımızdaki insanlar bazen ister istemez birbirimizin yardımına kosamadigimizi gördüm ve kabullendim.
Kız kardeşim 20 yaşına girdi ve ben bir kez daha yılların ne çabuk geçtiğini fark ettim.
Daha dün 9 yaşındaydım o dünyaya geldiğinde ve gel gorki 2012 30 yaşıma gireceğim. Ama ne olursa olsun benim için boyumu geçmiş ufaklık olarak kalacak.
 
Bu yıl güzelliklerde getirdi beraberinde. 4 tane melek geldi dünyaya bu sene. 
Kadir Eymen

Elyas   
Ve ikizler:
Ela Naz ve Eda Nur
Umarım bu 4 melek sadece güzellikler tadarlar hayatlarında.

2011 çocukluk arkadaşımı aldı götürdü. Esin temelli Türkiyeye dönüş yaptı. Onun hayali buydu onun için onun adına seviniyorum ama her pazar günü gelip çattığında onu ne kadar çok özlediğimi anlıyorum. Hangi mevsim olursa olsun pazarları elimizde bir fincan kahve ile balkonda keyif yapmamız gelenek haline gelmişti.

Ve artık pazarları seviyorum pazartesini beraberinde getirdiği için ve ...

27 Aralık 2011

Rüya

Dün gece bir rüya gördüm, sen ve ben büyük bir tepenin ardında sakinliğin ortasında duruyorduk.
Tepelerin ardından yavaş yavaş güneş doğuyordu ve uzaktan bir saksağanın ötüşünü dinliyorduk.
El ele duruyorduk ve uzaktaki şehirleri seyrediyorduk.
Öylece kıpırdamadan duruyorduk. Dünya duruyordu. Sakinlik! Sakinlik, ikimizinde ihtiyacı olan şey. Günlük olaylardan biraz kaçabilmek için.
Tek bir kelime bile konuşmuyorduk. Sadece saksağanın ötüşünü dinliyorduk. Gücümüz yoktu. Çabalamak istemiyorduk. Birbirimize anlatmak zorunda olduğumuz seylerimiz yoktu. Sadece orda durup bu sakinliği hissetmek istiyorduk.
Sonra ufak bir esinti, tepelerin ardından bizim yönümüze doğru gelen. otların hışırtısını duyuyorduk.
Saçlarım yüzüme yapışıyordu – senin yüzünde bir gülümseme beliriyordu ...
Susuyorduk. En güzel yaptığımız şeyi yapıyorduk. Ondan sonra – saati neden 7 ye kurdum ben lanet olsun :)

26 Aralık 2011

Yalnızlık / Einsamkeit ...

Dün A. Teyzeyi havaalanına götürken istasyonda oturmuş aktarmamizi bekliyorduk ki yanımıza gülümseyerek bir kadın yaklaştı. Ben ilk önce A. Teyzeyi tanıdığını sandım. Bana elindeki paketi göstererek „14 yaşındaki kız torunuma Noel hediyesi aldım. Pempe birşeyler seçtim. İyi yapmismiyim?“ diye sordu.
„İyi yapmışsınız. Kızlar pempeyi sever“ dedim.
Sonra bana 65 yaşında olduğunu, hayatında hiç bir zaman makyaj yapmadığını ve benim makyajsız ne kadar güzel olduğumu söyledi. Sonra koluma dokundu. Yanımızdaki kadın korkulu gözlerle bize baktı. Oda anlamıştı onu tanımadığımızı.
Sonra konuşmaya devam etti ve kadına da laf attı.
Kadın biraz irkildi.
Sonra „Bizim gitmemiz gerekiyor“ dedim ayağa kalktım. Elini dudağına götürdü, elinin içini öptü ve benim yanagima koydu. „İyi noeller“ dedim ve ayrıldık.
Sonra düşündüm kendi kendime. Neden biz insanlar herşeyden korkuyoruz diye.
Birden üzerimize gelen insanlardan neden bu kadar tirsiyoruz. Konuşmaya ihtiyacı olduğu belliydi ve benimle bir kaç satır konuşabilmesi kim bilir ona ne kadar iyi geldi.
Gittikçe yalnızlaşıyoruz. Kimseyle konuşmuyoruz. Korkuyoruz çünkü. insanların bizi kirmasindan, incitmesinden çekindiğimiz için etrafımıza büyük duvarlar kuruyor, kabugumuza çekiliyoruz.
A. Teyzeye „Ben seni tanıdığını sandim“ dedim. „Yok kızım, kafayı yemis“ dedi A. Teyze.
Tamamda bu duruma neden geldi? Acaba neden yabancı insanlarla konuşma ihtiyacı duyuyor? Diye sordum kendi kendime.
Çok üzülüyorum ben böyle insanlara

Einsamkeit


Als ich gestern Tante A- zum Flughafen begleitete und wir auf unseren Anschluss am Bahnhof warteten, kam lächelnd eine Frau auf uns zugelaufen.
Ich dachte zuerst, dass sie Tante A- kannte, doch dann zeigte sie mir das Paket in ihrer Hand und sagte, dass sie ihrer 14 jährigen Enkeltochter ein Weihnachtsgeschenk gekauft hätte und dass es rosa wäre und fragte mich ob das eine gute Entscheidung sei.
„Ja, dass ist eine gute Entscheidung. Mädchen mögen rosa“ entgegnete ich ihr.
Dann erzählte sie mir dass sie 65 Jahre alt sei und sich niemals im Leben geschminkt hätte und wie toll ich doch ohne Schminke aussähe.
Dann berührte sie meinen Arm. Die Frau, die eine Bank weiter saß, schaute uns mit ängstlichen Augen an. Auch sie hatte verstanden, dass wir uns gar nicht kannten.
Dann erzählte die Dame weiter und sprach auch die Dame mit den ängstlichen Augen an. Sie bekam noch mehr Angst.
Dann sagte ich: „Wir müssen jetzt gehen. Frohe Weihnachten wünsche ich Ihnen.“ Sie legte ihre Hand auf ihre Lippen, küsste sie und legte dann diese auf meine Wangen. Ich lief zum Gleis.

Ich musste darüber nachdenken, warum wir soviel Angst vor Menschen haben, die auf einmal auf uns zu laufen. Man konnte ja erkennen, dass sie einfach nur ein wenig sprechen wollte. Das hat ihr bestimmt gut getan.
Wir werden von Tag zu Tag einsamer. Wir reden mit keinem. Wir haben nämlich Angst, dass Menschen uns kränken können und deswegen bauen wir Mauern um uns, wir verziehen uns in unsere Höhlen.
„Ich dachte sie kennt dich.“ sagte ich zur Tanta A.
„Nein, die hat sie doch nicht mehr alle.“ sagte Tante A.
Ja aber wieso ist sie so? Warum hat sie das Bedürfnis mit fremden Menschen zu reden? Diese Fragen stellte ich mir.
So etwas macht mich immer so traurig.

24 Aralık 2011

öylece ...

öylece oturuyorlardı karşı karşıya. uzun uzun yazışmalar sonra ilk defa buluşmuşlardı. hangi gün bulusacaklarina erkek karar vermişti, nereye gideceklerine kız. kız her zaman olduğu gibi yarım saat önceden gelmişti bulusacaklari yere. ayıp olmasın ona diye dolanmıştı ilk önce biraz sokaklarda. buluşma saatine son beş dakika kala kafenin önünde beklemeye koyulmuştu.
iki girişi olan kafenin on tarafından mi yoksa arka tarafından mi gelecek diye düşünüyordu.
arka taraftan geleceğini tahmin etmişti kız, erkekte o taraftan gelmişti. kaçamak sarıldılar birbirlerine, girdiler içeriye.
oturdular en tenha köşede bir masaya ve iki kahve ismarladilar. erkek şeker ve süt kullanmiyordu, kız ikisinide seviyordu. kahvenin yanında verdikleri bisküviyi erkeğe uzattı kız - al severek yediğin belli - dedi.
daha ilk dakikadan sevdiği şeylerden onun için vazgeçmeye başladı. vazgeçmek denilemez, o mutlu olsun diye onunla paylaşmayı öğrendi desek daha doğru olur.
sohbet etmeye başladılar, günün nasıl geçti, nasılsın, neler yaptın diye sorular sordular birbirlerine. havadan sudan bahsettiler, kahvenin tadının güzel olduğundan. sonra kendilerinden bahsettiler uzun uzun. kız hep evde olduğundan bahsetti, erkek ne kadar faal olduğundan.
kız ailesinden bahsetti, erkek kendinden.
kız sustu, erkek sustu.
uzun uzun kızın gözlerine baktı erkek, kız gözlerini kaçırdı. ona böyle bakılmasına alışık değildi çünkü. erkek ne kadar güzel gözleri olduğundan bahsetti kıza, kız seninde gözlerin çok güzel diye karşılık verdi.
3 saat aniden geçti gitti bitti.
kalkalım mi dedi erkek, kalkalım dedi kız.
kız trenle gelmişti, erkek araba ile. arabayı park ettiği yere kadar birlikte yürüdüler. sonra yine sarıldılar birbirlerine, görüşürüz diyerek ayrıldılar.
kız trene bindi, eve giderken mesaj attı erkeğe. Teşekkür ederim dedi, benim için zaman ayirdigin için.
Senin için severek zaman ayiririm diye cevap geldi erkekten ...
Kız gülümsedi, yüreği gülümsedi ...
Erkek gülümsedi ...
Bir daha buluştular mi bilinmez ama ikisinin de beynine kazındı bu gün.

23 Aralık 2011

adım adım yaklaşırken / es geht auf Neujahr zu

Yılbaşına adım adım yaklaşırken herkeste bir telaş aldı gidiyor. Kim nerede kiminle nasıl kutlayacağını düşünüyor.
Bense yine her yıl olduğu gibi, aman olağan bir gün, yarın öbür gün ah ne çabuk geldi yine yılbaşı diyeceğimizi bildiğim için o kadar da heyecan yapmıyorum yani.
2011 senesini kötü bir insan olarak geçirme niyetimi nede olsa yerine getiremedim :) Yine art niyetli olamadım, yine kötü olamadım. İnsan yedisinde ne ise yetmisinde de odur dedikleri hesabı, bende 28 yıllık hayatımı 29. yilimda değiştiremedim. Ama şunu biliyorum ki iyi olmak asıl olan. İyi olmaktan kötülük gelmez yani.
Allah nasip ederse bu yılbaşını baverya eyaletinde oturan teyzemin yanında geçireceğiz. Dört kız onlar, ikide biz ... 6 kız ister dışarda, ister evde olsun, çok eglenecegimizden eminim.
Hadi bakalım şimdiden 2012 yılının herkese en önce sağlık, sevgi ve yüreğinden geçirdiği tüm güzellikleri getirmesi dileği ile ...
Umarım yeni yıla girereken tuttuğunuz niyetleri yeni yılda yerine getirebilirsiniz ...

Übersetzung:


Nur noch ein paar Tage und dann steht Neujahr vor der Tür. Alle überlegen sich schon, wie sie es mit wem wo feiern werden.
Wie jedes Jahr, werden wir auch in ein paar Tagen sagen, „Oh schon wieder Silvester“, deswegen mache ich keine große Aufregung daraus.

Meinen Vorsatz 2011 ein Arschloch zu sein, habe ich immer hin nicht hinbekommen :) Konnte wieder kein schlechter Mensch sein und schlechte Pläne schmieden.

Wenn alles so klappt, wie geplant, werde ich diesen Silvester in Bayern bei meiner Tante verbringen.
6 Mädels, ob Zuhause oder draußen irgendwo – ich weiß, dass wir Spaß haben werden.

So dann hoffe ich mal, dass 2012 nur Gutes mit sich bringt und ihr all eure Vorsätze einhalten könnt …

20 Aralık 2011

vielleicht wird über uns ein Vogel vorbeifliegen / belki üstümüzden bir kuş geçer

Bu aralar hiç durmadan dinlediğim bir parça ...


Ein Lied was ich zur Zeit wieder rauf und runter höre. Und für alle, die reinhören, aber den Text nicht verstehen hier die Übersetzung:



vielleicht wird über uns ein Vogel vorbeifliegen

wenn der Tag in der Farbe der Rose blüht,
wenn die Schiffe den Bosporus brav überqueren
lass uns dann die Stadt verlassen
wenn die Bäume, der Himmel und die Erde schläft
Spazieren wir am Sandstrand
die verrückte Menschenmenge ist in der Ferne
wenn du erschöpft bist, dann lehn dich an mich
umarmen wir uns und schlafen ein, bei Sonnenuntergang
vielleicht wird ein Vogel über uns vorbei fliegen
von seinen Flügeln fällt eine Feder
vom Himmel fällt es sich drehend
kein Gesicht ist schöner
so wie dein Gesicht
Na komm steh auf, lass uns fortgehen von dieser Stadt
wenn die Sonne aufgeht, oder die Sonne untergeht
vielleicht werden Vögel über uns fliegen
die Flügel aus deinen Händen bestehen 

15 Aralık 2011

Artık kendimizden bile korkar olduk

Her sabah oturduğum şehirden trene binip yarım saat yolculuk yaptıktan sonra Mainz şehrinde inip aktarma yapıyorum. Kimi zaman başka bir trene biniyorum, kimi zamanda istasyonun önünden otobüse binip 45 dakikalık yolculuktan sonra Wiesbaden şehrinde bulunan üniversiteme varmış oluyorum.
Dün sabah ikinci seçeneği seçtim. Nereden bilebilirdim ki normalinde 45 dakika süren yolculuğun bir buçuk saate çıkacağını?

Mainz ve Wiesbaden şehirlerini birleştiren köprü üzerinde bir devlet dairesi önünde günlerdir öylece duran bir araba dikkatleri çekmiş. Artık insanlar o kadar korkar oldu ki, bomba olduğuna inanmışlar.
Arabanın polislerde çalıntı olarak kayıtlı olması olayları daha da karıştırmış.
Köprüyü trafiğe kapatmışlar … Ve ben o köprünün üzerinde üniversiteden arkadaşlarımla birlikte bir saatten daha fazla bir süre mahsur kaldım. Trafik sıkıştı, aktarma yapılan yollar köprünün öbür tarafından gelen insanlarla doldu, anlıyacağınız tam bir olağan hal yaşandı.
Bir çok insan terörden korkmaya başladı Almanya'da. Olan olaylar, dini istismar edip Cihat için savaştığını ilan eden İslami Gruplar, Almanların gözünü korkutmuyor değil.
Ve ben tüm bu olayların ortasında bir müslüman olarak, dini kullanıp terör estiren insanların aslında dinimizi hiç anlamadığını anlatmaya çalışıyorum.
Kimi arkadaslarimda, tabiki bomba yok, kim bilir kaç gündür araba orada duruyor ve bize denk geldi. O kadar herşeyden korkar oldular ki, artık gidip bir yere boş bir çanta bıraksak ortalık böyle karışacak – dediler.

Sonradan gazetelerden ve internetten okuduğumuz üzere dediğim gibi çalıntı bir araba ve bir kaç gündür bu devlet dairesinin önünde bırakılmış bir vaziyette duruyormuş. Oraya bıraktığı düşünülen kadın polisler tarafından tanınan biriymiş. Arabada bomba var ihbarı üzerine hem köprüyü kapattıkları yetmedi, özel bomba ekipleri tarafından bir robot yardımı ile arabanın kapıları açıldı. Yani demem o ki arabada artık kullanılmayacak vaziyette. Çalıntı mal ortaya çıktı ama artık sahibi kullanamayacak. Sabah sabah bir curcuna yaşadım yani. Ama tıpkı bazı arkadaşlarım gibide sinirlenmedim değil. Yüzlerce işine yetişemeyen insanlar, saatlerce trafiğe kapalı bir köprü, binlerce ödediğimiz vergi …
Artık kendimizden bile korkar olduk ne yazıkki.

6 Aralık 2011

Nikolaus

Als kleines Kind habe ich es niemals verstanden, warum der Nikolaus aus der Türkei kommt aber wir kein Nikolaus feiern ?! Den Nikolaus gibt es nicht, er ist nur ein Mythos sagte man dann, warum ist aber sein Grab dann in der Türkei? Je länger man darüber nach denkt, umso mehr realisiert man, wie ähnlich sich die Weltreligionen sind, wie ähnlich wir Menschen uns sind und das wir uns selbst die Barrieren bauen.
Das es in unserer Hand liegt, friedlich mit einander zu leben, egal welcher Religion wir angehören oder welche Hautfarbe wir tragen.
Und mit all diesen kleinen Fragen, die sich die kommenden Generationen auch stellen werden, wünsche ich allen einen schönen Nikolaus...

- Es könnte so einfach sein, ...

Ein kleiner Junge kam zu seinem Vater und wollte mit ihm spielen.
Der aber, hatte keine Zeit für den Jungen und auch keine Lust zum Spiel. Also überlegte er, womit er den Knaben beschäftigen könnte. Er fand in einer Zeitschrift eine komplizierte und detailreiche Abbildung der Erde. Dieses Bild riss er aus und zerschnipselte es dann in viele kleine Teile. Das gab er dem Jungen und dachte, dass der nun mit diesem schwierigen Puzzle wohl eine ganze Zeit beschäftigt sei.
Der Junge zog sich in eine Ecke zurück und begann mit dem Puzzle.
Nach wenigen Minuten kam er zum Vater und zeigte ihm das fertig zusammengesetzte Bild.
Der Vater konnte es kaum glauben und fragte seinen Sohn, wie er das geschafft habe.

Das Kind sagte: "Ach, auf der Rückseite war ein Mensch abgebildet. Den habe ich richtig zusammengesetzt. Und als der Mensch in Ordnung war, da war es auch die Welt." -

işte böyle ufak şeyler...

işte böyle ufak şeyler mutlu ediyor insani... Sabah uyandığında telefonda bir mesaj. Halini hatırını soran bir arkadaş.
Bazen bir ses tonu, nasılsın Ahu diyen, bazende iki kelime dudaklardan çok zor olsada dökülen.
Hayat devam ediyor bir şekilde. inişli çıkışlı yollardan geçiyorsun. 30 yaşıma bir kaç ay kaldı diyorsun kendi kendine ve sorguluyorsun kendini, bir baltaya sap olabildim mi acaba diye ? Etrafındaki insanların hayatlarına bakıyorsun. Herkes herşeyi rayına oturtmuş - sen öylece yerinde sayiyorsun galiba diyorsun.
Sonra böylede mutlu olmayı beceriyorum ben diyorsun.
Ufak şeylerden mutlu olmayı öğrendin hayatta. Büyük değişiklikler beklemiyorsun. Bazen o kadar çok mutluluk sarıyor ki etrafını ondan bile korkuyorsun.
Ben böyle mutlu olmayı neden hak ettim diyorsun kendi kendine.
Kafanda binlerce sorular - hiç birine cevap bulamıyorsun. Hayatında her zaman nefret ettiğin soru işaretlerine bile alisiyorsun zamanla.
Bir şekilde yaşıyorsun işte - içinde sana garip gelen bir mutlulukla. Teşekkür ediyorsun aldığın her nefese, yaşadığın her yeniliğe...